Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nereye Kayboldum

Uzun bir aranın ardından yeniden merhabaaaa! Üzerimizden kaç yıldız geçti saymak mümkün olmasa da koca bir okyanusun fırtınalı geceleri kadar çalkantılı süreçlerden geçtiğimizi söylemek mümkün. Bu dönem gemide ki herkesin olduğu gibi benim zamanlarımı da çalkalamış durumda. Hangi kıyıya nasıl vurduğumu anlamaya çalıştığım bir yenilenme dönemindeyim şimdi. Belki uzun belki kısa bir aradan sonra ayağım bir taşa değmişken şöyle bir soluk almak için ciğerlerimde iyotlu yeniliklerle beraber merhaba diyeyim dedim can dostlara. Yaşadığımız coğrafyanın bitmez tükenmez sorunları arasında kendimize gelmeye çalışırken küçük hayatlarımızın doyumsuz günlerinden birindeyim şimdi. Otuz küsur yıllık hayatımın büyük kopuşunu yaşamaktayım aslında. Ayrıntıların benzer hikayelerine girmeden söylemek gerekirse bir kıyıdan başka bir kıyıya vurdum diyebilirim. Hoş oldu şimdilik. Yaşandıkça görülecektir ötesi. Umudumuz tüm yenilenmelerin güzelliği niyetiyle doldurmaktır yelkenimizin rüzgarını. Seçimleri...

Güçlü Kadınlar Klubü

Samiye Burhan,  Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışçısı, Yıl henüz 1928.. O yıllarda İstanbul  Hipodromunda  araba yarışları düzenlenmekte. At yarışlarındaki gibi de bahisler mevcut. Gözler, hep bir kişiyi mutlaka görüyor. Samiye hanımı...  Çünkü o, bu otomobil yarışlarının değişmez pilotlarından. Yanlış duymadınız. O bir otomobil yarışçısı. 15 yıl kadar önce kadının nüfus sayımlarında dahi sayılmadığı bir toplum, yapılan devrimler sayesinde ortaya pistlerde ter döken bir kadın çıkarıyor. Çıkarmakla kalmıyor. 1930 ve 1931 yıllarında girdiği yarışlarda dereceler elde ediyor. 1932 yılındaki bir yarışmada tüm erkek yarışmacıları geride bırakarak birinciliği göğüslüyor.Fakat ikinci olan yarışmacı Paşazade Vehbi Bey, yarışmaya bir kadın dahil olmasaydı birinci olacağını söyleyerek itiraz ediyor. İş mahkemeye aksediyor. Davaya bakan Sultanahmet Sulh Hukuk Mahkemesi, kupanın Samiye Hanım'a verilmesini karar veriyor. Samiye Hanım, pi...

Itıra yaza

Kavanozumda pembe güller ve hanımeli. Komşuların bahçesinin yola taşan kokusundan aşırdık çiçeklerimizi. Mayıs kokuyorlar, Haziran kokuyorlar, yaza yazılıyoruz uçuşan ıtır şenliğine doğru püfür püfür. Oh diyeceğimiz günlerin sersem salınışı beliriyor sanki. Hoş gelsin yaz diyelim de hoş olalım bari. Güç zamanların insanlarıyız. Güç bir coğrafyanın cömert doğasında ekilip biçilmişiz. Yollarımız hep çakıl, taş; başımız hep ağır önümüze düşer boynumuz. Az güler yüzümüz, belki sadece çocuklarımıza güleriz en fazla yüreğimizden. Yaşlandıkça sertleşen çizgiler kaplar ellerimizi. Onları yordukça unuturuz dertlerimizi. Hoyrat iklimlerde büyümüş insanlarız ve zor bize oyun gelir. Türkülerde bile kederli sözlere neşeli ritmlerle eşlik edip coşmayı öğrenmişiz. Lakin dünya yetti be ya! Sırtımızdaki yükü şöyle bir anlığına dahi olsa indirip bir oh diyeceğimiz yerin yok mu bu yabanda? Gücümüz analığımızdansa eğer, Anadolu'nun yangınında tutuştuysak hayatla kavgaya bari şefkatimizin yüzü suyu ...

Güçlü Kadınlar Klubü

Ölmek zorunda değilsiniz kadınlar! İzlediğiniz her kadına yönelik şiddet haberinin öznesinin yarın siz olmayacağınıza dair bir garantiniz var mı? Ne yazık ki yok! Siz kendiniz olarak var olmaya çalışmadıkça, ipleriniz hemde hayata bağlandığınız ipleriniz başkalarının elinde olmaya devam edecek. Siz varoluşunuzu sadece sevdiklerinize ve toplumun size giydirdiği tüm mecburiyetlere bağlamaya devam ettikçe, yaşamınız kendi elinizde olamayacak. Modern dünyada olduğunuz yanılgısına düşmenizi istemem, hala Nazım'ın dediği yerdeyiz: "...soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen..." diyen, dizesindeyiz. Bu yüzden bizleri kolayca öldürmeyi seçebiliyor tüm sevdiklerimiz. Biz ya onların malı ya da ancak yok ederek temizleyebilecekleri ellerinin kiri. Acı, biliyorum ama gerçek. İsimler değişse de kadın cinayetlerinin önlenemeyişi ve durmadan yükselişi sebebiyle daha çıplak ve çarpıcı bir şekilde kavga etmeliyiz bu öldüren zihniyetle. Yüzlerine vurmalıyız sahte kutsallıklarını. Sadece...

Çağ Dönümü-2

İnternet ve Çocuklar Teknoloji biz insanların ona uyum sağlamasını beklemedi hiç bir zaman ve hiç bir zamanda beklemeyecek. Biz kendimizi,sevdiklerimizi,çocuklarımızı nasıl bu hızla dönen dünyanın kasırgalarından koruyabiliriz? Kaçacağımız ve saklanacağımız bir yer yok. Başka bir dünya da yok. Bu hızlı iletişim yağmurunun altında yaşamak zorunda olduğumuz kaçınılmaz bir gerçek. Bütün bunları kabul ederek insan olmaya çalışmak ve incitmeden çocuklarımızı büyütebilmek çok zor. Pek çok arkadaşımın düğünlerini, bebeklerini facebooktan takip ettiğimiz bir çağda çocukları sosyal medyanın sınırsız alanıyla baş başa bırakıp buralarda büyütüyoruz artık. Çocuklarımız bu sınırsız dünyanın karşısında tek başına. Her an küçük dünyalarına sızabilecek her türlü kirli dünyaların tacizine açık ve savunmasız haldeler. Çoğu çocuk yaşlarını büyüterek sosyal medyayı kullanıyorlar. Karşılarındaki kişilerin kim olduklarını bilmeleri veya onları yönetebilmeleri mümkün değil. Anne-baba denetimi de bu alanda...

Çağ Dönümü-1

Günümüzde iyi birer ebeveyn olabilmek gittikçe zorlaşıyor. Otuz yıl öncesinin dünyası ve çocukluğuyla şimdiki arasında inanılmaz derecede büyük bir değişim var. Çağ dönümündeyiz gibi geliyor bana. Bu durum varlığımızın en güzel hediyesi çocuklarımızla aramızda normalden daha fazla bir uçurum olmasına sebep olabilir. Bu yüzden yaklaşık otuz yıl öncesinin çocukları olarak biz, bu günün ebeveynleri daha uyanık olmak zorundayız. Büyüdükçe bize yabancılaşan ve yalnızlaşan çocuklar istemiyorsak onların dünyasını anlamak ve takip etmek bence aramızdaki iletişimi koparmamak adına atabileceğimiz ilk adım. Öncelikle onların hayatlarını yönetemeyeceğimizi kabul etmek gerekiyor. Bizim için büyük otorite olan baba figürü ve gelenekselliği taşıyan dayatmacı anne figürü artık yok. Kadın erkek ilişkilerinin değişimi, ekonomik ve sosyal değerlerin farklılaşmasının doğal sonucu olarak, tüm geleneksel otorite ilişkilerini yıkmış durumda. Bu özgürlük algısıyla yönetilen boşluğu he türlü kirli pazar...

Kalbimizin Efendi Abisi

Hafızamızın samimi yüzü. Abi gülüşü, yürüyüşü, şefkati. Yoksulluğun, sabırla çalışan ve yaşayan insanlarının, hikayelerinin filmini yapmış olan adam. Her yalnızlışlaştığımızda, ağırlaştığımızda dünya yükleriyle onun filmlerini izleyip yeniden ayağa kalktık hep. Çocukluğumuzun neşeli, efendi abileri göçmüşsünüz güya nereye, mümkün mü bunca insanın hafızasında gülüşünde, bakışında, yürüyüşünde kalmışken. Kaşlarınızın altından, boynunuz bükük bakarken beyaz perdeye hep özlenen  samimi gülüşlerin içinde yer alacaksınız. Siz bir toplumun görünmeyen yüzlerinin hüznünü, neşesini, emeğini, mücadelesini, sabrını astınız hayal perdesi penceresine. Kusura bakmayın ama ölemezsiniz.