Ana içeriğe atla

Algı Yağmuru

Yarım kalmış kitaplara yeniden başladım. Dolduruyorum ceplerimi. Ne kadar çabuk boşalıyor insan oğlunun aklı bir bilseniz. Hızla algılarımıza girip çıkan ve dünyamızın ne hale geldiğini bile bize unutturan bir algı yağmurunun altında yaşamak zorunda olduğumuzun farkındamıyız dersiniz. Neyse bütün bunlar olup biterken bizden istenen tek şey anlıyormuş gibi yapmamız zaten. Sonra akşamları kanepelerimize uzanıp zengin ailelerin yaşadığı sorunları anlatan dizileri izleyip, kederlenmek ya da mutlu olmak vs., kız oğlanla barışmışsa veya küsmüş ise, bütün kurgusu bu olan yaratıcı diziler ekranına odaklanıp yok oluşumuzu inanılmaz esenlik duygusuyla çekirdek çıtlayarak eşlik etmek. Çok hoş boş bir yaşamın içinde döndürmek günlerimizi. Uslu çocuklar olup çok sıkılırsak eğer tartışma programlarının daimi taraflarının kapışmalarına gark olup öfkelerimizi kabartmakta başka bir seçeneğimiz ya da memleket ve dünya kurtarmak sevdasıyla uyuyup uyanınca insanların evlenmeleri üzerine kurgulanmış gerçek programlara odaklanıp kızı beğenmeyen oğlanla kavgaya tutuşuyoruz. Ne hoş hayatlar yaşıyoruz öyle değil mi içinde kendi benliğimizin olmadığı dünyaları seyrederek çaya tereyağı atıp içip içilemeyeceği fantezisiyle uğraşırken, ölüyoruz farkında mıyız? Var olamadan, benliğimizin bu dünyadaki biricikliğinin ve kıymetini bilemeden geçip gidiyoruz ömür denilen kuyunun içinden. Zihnimizi unutmayalım derim, arada bir dönüp bakalım kendi aynamıza, yarım kalmış veya hiç açılmamış kapaklarını açıp sevdiğimiz kitapların, biraz kaybolalım zihnimizin kıvrımlarında. İyi geliyor, Suç ve Cezayı okuyorum yeniden, söylenecek ne çok şey varmış meğerse, Sonya’nın ayaklarına kapanıyor Raskolnikof ve diyor ki: Bütün insanlığın çektiği acıların önünde eğiliyorum ben, bütün acıların ayaklarına kapanıyorum…

Üzerinde düşünülecek, konuşulacak onca mevzu var iken hayatlarımız üzerinde çekirdek çıtlamayalım derim. Ölüyoruz yani her gün yok oluşumuza doğru adımlar atıyoruz bu kaçınılmaz sonumuz lakin şunu da bir düşünelim, niye varız?, niye var olduk? neden dünyadayız?....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güçlü Kadınlar Klubü

Ölmek zorunda değilsiniz kadınlar! İzlediğiniz her kadına yönelik şiddet haberinin öznesinin yarın siz olmayacağınıza dair bir garantiniz var mı? Ne yazık ki yok! Siz kendiniz olarak var olmaya çalışmadıkça, ipleriniz hemde hayata bağlandığınız ipleriniz başkalarının elinde olmaya devam edecek. Siz varoluşunuzu sadece sevdiklerinize ve toplumun size giydirdiği tüm mecburiyetlere bağlamaya devam ettikçe, yaşamınız kendi elinizde olamayacak. Modern dünyada olduğunuz yanılgısına düşmenizi istemem, hala Nazım'ın dediği yerdeyiz: "...soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen..." diyen, dizesindeyiz. Bu yüzden bizleri kolayca öldürmeyi seçebiliyor tüm sevdiklerimiz. Biz ya onların malı ya da ancak yok ederek temizleyebilecekleri ellerinin kiri. Acı, biliyorum ama gerçek. İsimler değişse de kadın cinayetlerinin önlenemeyişi ve durmadan yükselişi sebebiyle daha çıplak ve çarpıcı bir şekilde kavga etmeliyiz bu öldüren zihniyetle. Yüzlerine vurmalıyız sahte kutsallıklarını. Sadece...

Soma

 Bugün günlerden Soma'da 301 maden işçisinin ölümün ardından gerçekleşen ilk mahkeme günüydü. Adaletin yerine geleceğine dair şüphemiz olsa da olmasa da değişmeyecek tek bir şey var 301 can, baba, abi, kardeş, oğul geri gelmeyecek. Geride kalanların acıları da nesiller boyunca aktarılacak bir sızı olarak kalacak. Bundan sonrası için ne olacak bilemiyorum ama bundan öncesine bakmak bir çözüm önerisi olabilir diye düşünüyorum.   Ege Bölgesi medeniyetlerin başladığı çağlardan itibaren insanların yaşadığı bölgelerden biridir. Biz bunu Ege Yunan devletleri dönemi, Makedonyalı İskender Dönemi, Roma Dönemi, Bizans Dönemi, Türk Beylikleri Dönemi son olarak da Osmanlı Dönemi diye binlerce yıllık tarihi tanıklıkla görebiliriz. Tarih bize  kaleler, su kanalları, inanılmaz amfi tiyatrolar veya arkeolojik her türlü veriyle birlikte sunar bu zenginliği. Biz bu bölgede doğan ve büyüyen çocuklar olarak bu binlerce yıllık tarihin gölgesinde yaşarız.     Doğu medeniyetleriyle b...

Aladağ'lar Ana dolu

Soğuk bir kış gecesinde Aladağ’larda yanan kızlar benim kızlarımla aynı yaştaydılar. Evlerinden, analarından, babalarından uzakta yalnız yangınlar içinde biz yanmayalım da bir ülke olarak kimler yansın. Okumaya gönderilen kızlardı onlar, gelecekleri analarına, ninelerine benzemesin diye okullara giden yavrulardı. Amansız bir yarışa durmuş, gündüz okulda matematik, fen, sosyal bilgiler, İngilizce vb. derslerini görmüş, ödevlerini yapmış eve gidememiş, yurtta kalan 11-14 yaş aralığındaki canlarımızdı onlar. Birer körpe umuttular yeşeremeden yandılar, biz yanmayalım da kimler yana? Ah yokluk, yoksulluk ve yalnızlık ne büyük bir yangınsın sen ki bin yıllardır sönmedin. Küllerinden tutuşup tutuşup kavurmaktasın hala bizi. Uykularında olmaydılar halbuki şimdi, derin karanlığında değil ölümün. Belki yarın için ödevlerini bitirmişlerdi, öğretmenlerinden övgüler alacaklardı, çatlak elleriyle anneleri üstlerini örtemese de, sarılacaklardı yorganlarına Aladağ’ın yalnız kızları ve gelecekl...