Ana içeriğe atla

Bağırmayın

Güneşin karalaması
                                                                       

"Hey Öğretmenim, sizi hayretle izlemekteyim!
Kafamın ne kadar karışık olduğunu anlamadan bana bağırma, lütfen. Dünyayı anlamaya çalışmaktayım ve sizlerin bana yardımcı olacağınızı düşünmüştüm ama bana sürekli gürültü yaptığım için bağırmanızı veya verdiğiniz ödevlerinizi yapmak istemediğim için kızmanızı ve beni aşağılamanızı hak ettiğimi sanmıyorum. Henüz 10'lu yaşlarımdayım ama sanki dünyanın yükünü sırtlamışsınız omuzlarıma ve büyükmüş gibi yaşamamı istiyorsunuz benden. Çocukluğuma dokunmayın, oyunlarımı gelecek kaygısıyla çalmayın, bana bağırmayın!"
Günlerimin izine düşmek istediğim önemli bir konu var sevgili arkadaşlarım. Kendi içinde yaşadığım sorunlar üzerine yazmayı pek sevmiyorum. Hele ki çocuklarımla ilgili konulardan bahsetmeyi hiç istemem ama bu durum sadece benim çocuklarımla ilgili değil. Kendi kızlarımdan yola çıkarak tanık olduğum, müdahale ettiğim ama başa çıkamadığım bazı problemlere dikkat çekmek istiyorum.Okullarımızla ilgili eğitim politikalarını bolca eleştirebiliriz ya da bu politikalar zamanla iyileşebilir, kötüleşebilir ama değişmeyen en büyük sorun hadi dürüst olalım öğretmenlerin öğrencilere karşı takındıkları ikiyüzlü tavırlar bir türlü değişmiyor ve ne yazık ki hiç gündeme gelmiyor. Sınıflarda anne- babaların meslek gruplarına göre, ekonomik gelir durumlarına göre veya kişisel ilişkilere göre öğretmenlerin tavırlarının değiştiğini yaşamayanımız yoktur. Bu bizim toplumumuz için kanıksanmış bir durum olmuş. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren öğretmenlerimizin fedakar ve idealist çalışmalarıyla yetişmiş olan nesillerin ardından günümüz koşullarında çocuklarımızın kişiliklerinin bu  kadar çabuk ve ağır yüklerin altında ezilmesini nasıl kabul edebiliyoruz anlamak istemiyorum. Öğretmen zorbalığıyla da baş etmek zorunda olduğumuzu, not korkusuyla çocukların rahatlıkla yalancılığa itildiğini, öğretmenlerin sitem ve hakaretleriyle - çocuklara hiç bir şey olamayacaksınız, demek, onları gelecek kaygısıyla doldurmak en hafif ifadeyle hakarettir!- , aşağılamalarıyla baş başa bıraktığımız çocuklarımızdan birer deha olmasını bekleyip kendimizi kandırmak istiyorsak sorun yok. Geleceğin marjinal suçlularını böylelikle yetiştirdiğimizi de unutmayalım.
Eğitim üzerine yaşanan problemlerin sadece genel politikalarla çözülebileceğini düşünmüyorum. Bu konuda her anne babanın da çocuklarını okullarda yakın takip etmeleri gerektiğini ve yaşanan haksızlıklara ayrım yapmadan müdahale ederek, seyirci kalmayarak en azından bir baskı oluşturmaları gerektiğini pratik bir çözüm olarak önerebilirim. En azından biz böyle yapıyoruz, biliyorum bir çözüm değil ama vazgeçmemek gerekiyor. Çocukları yalnız bırakmayın!








  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aladağ'lar Ana dolu

Soğuk bir kış gecesinde Aladağ’larda yanan kızlar benim kızlarımla aynı yaştaydılar. Evlerinden, analarından, babalarından uzakta yalnız yangınlar içinde biz yanmayalım da bir ülke olarak kimler yansın. Okumaya gönderilen kızlardı onlar, gelecekleri analarına, ninelerine benzemesin diye okullara giden yavrulardı. Amansız bir yarışa durmuş, gündüz okulda matematik, fen, sosyal bilgiler, İngilizce vb. derslerini görmüş, ödevlerini yapmış eve gidememiş, yurtta kalan 11-14 yaş aralığındaki canlarımızdı onlar. Birer körpe umuttular yeşeremeden yandılar, biz yanmayalım da kimler yana? Ah yokluk, yoksulluk ve yalnızlık ne büyük bir yangınsın sen ki bin yıllardır sönmedin. Küllerinden tutuşup tutuşup kavurmaktasın hala bizi. Uykularında olmaydılar halbuki şimdi, derin karanlığında değil ölümün. Belki yarın için ödevlerini bitirmişlerdi, öğretmenlerinden övgüler alacaklardı, çatlak elleriyle anneleri üstlerini örtemese de, sarılacaklardı yorganlarına Aladağ’ın yalnız kızları ve gelecekl

Kalbimizin Efendi Abisi

Hafızamızın samimi yüzü. Abi gülüşü, yürüyüşü, şefkati. Yoksulluğun, sabırla çalışan ve yaşayan insanlarının, hikayelerinin filmini yapmış olan adam. Her yalnızlışlaştığımızda, ağırlaştığımızda dünya yükleriyle onun filmlerini izleyip yeniden ayağa kalktık hep. Çocukluğumuzun neşeli, efendi abileri göçmüşsünüz güya nereye, mümkün mü bunca insanın hafızasında gülüşünde, bakışında, yürüyüşünde kalmışken. Kaşlarınızın altından, boynunuz bükük bakarken beyaz perdeye hep özlenen  samimi gülüşlerin içinde yer alacaksınız. Siz bir toplumun görünmeyen yüzlerinin hüznünü, neşesini, emeğini, mücadelesini, sabrını astınız hayal perdesi penceresine. Kusura bakmayın ama ölemezsiniz.