Ana içeriğe atla

Günlükler-1

Hayatın bizler için ne planladığını bilmek gerçekten çok zor. Uzun bir dönemdir günlerin hızla süreklendiği çoğu olumsuz olayların içinde buldum kendimi. Nereden başlasam nasıl anlatsam bilemesem de bir yerlerden başlasam iyi olacak. Bütün bu yaşadıklarım benim için iyi birer tecrübe oldu. İnsanlara ve hayata bakış açımı temelinden değiştirmeme sebep oldu. Çevremdeki insanların gerçek yüzlerini görmek için bu kadar zor günler geçirmem gerekiyormuş demek ki. Benim başıma gelmez dediğimiz olaylarla karşılaştığımda yaşadığım şaşkınlığı üzerimden atmam pek kolay olmadı. Şimdi ne oldu, nasıl bu duruma geldik veya ne yapacağım sorularıyla baş başa kalakaldım. Günlük illaki  yaşanacak olanların sürdürülebilmesi için bile kendimle yaptığım kavga ölüme karşı kılıç sallayan savaşçı kıvamında zordu.

Göz yaşları, insanın en büyük denizi ve dayanağıymış meğerse. Utanmadan sokaklarda, insanların gözlerinin içine baka baka ağlamak özgürlüğünün en büyük direniş olduğunu anladım hayata karşı. Öfken dökülür gözlerinden oluk oluk yer kabuğunu kıracakmış gibi sert adımlarla dolaşırsın kalabalıkları yara yara. Ölmedim henüz dersin, hayattayım ve çocuklarım için yaşamaya mecburum. Dilencilik bile yapabilirim onlar için, okullarına gidip başarılı olabilmeleri için her türlü işi yapabilirim, bulaşıkçılık, temizlikçilik, şimdi sıra bendeyse eğer yolların telaşlı yalnızlığında koşturmaya hazırım. Bir mahkumun eşiysen eğer farklı duygularla yaşamak zorunda kalıyorsun. Bir yandan var olan düzeninin bozulması bir yandan uyum sağlamak zorunda kaldığın yeni hayatın en kötüsü haftada bir ziyarete gittiğinde mahkumunun durumu, onun yanına eli boş gitmezsin, dışarıdan kötü haberler götüremezsin, ona moral vermek zorundasın, hürriyetinden mahrum edilmiş bir insana umut vermektir en zoru belki de. Orada kendim gibi kadınlarla tanıştım. Evet insanlar suç işlediklerinde bu suçların cezalarını çekmeliler, birisini öldürenler, cinsel taciz boyutundaki tüm suçlar vb. hakkettikleri adil yargılanmanın ardından bütün cezalarını çekmeliler. Ancak ekonomik kökenli suçların bedeli insanların hürriyetlerini kısıtlayıp ailelerinin hayatlarını da felce uğratmamak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü ödenen bu bedelin özellikle çocuklar üzerinde tamiri olmayacak tahribatlar açtığını gördüm. Adalet hassas bir terazi ve tüm insanların onun hassasiyetinde var olmaya ihtiyacı var. Bizim için bu dönem şimdilik sona erdi diyebiliriz lakin yarın ne olacağımız da belirsiz. Kısacası geleceğe karşı güvensiz bakışlarımızla tutunmaya devam ediyoruz hayata.
Sevgiyle selamlarım dostları!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bağırmayın

Güneşin karalaması                                                                         "Hey Öğretmenim, sizi hayretle izlemekteyim! Kafamın ne kadar karışık olduğunu anlamadan bana bağırma, lütfen. Dünyayı anlamaya çalışmaktayım ve sizlerin bana yardımcı olacağınızı düşünmüştüm ama bana sürekli gürültü yaptığım için bağırmanızı veya verdiğiniz ödevlerinizi yapmak istemediğim için kızmanızı ve beni aşağılamanızı hak ettiğimi sanmıyorum. Henüz 10'lu yaşlarımdayım ama sanki dünyanın yükünü sırtlamışsınız omuzlarıma ve büyükmüş gibi yaşamamı istiyorsunuz benden. Çocukluğuma dokunmayın, oyunlarımı gelecek kaygısıyla çalmayın, bana bağırmayın!" Günlerimin izine düşmek istediğim önemli bir konu var sevgili arkadaşlarım. Kendi içinde yaşadığım sorunlar üzerine yazmayı pek sevmiyorum. Hele ki çocuklarımla ilgili konulardan bahsetmeyi hiç istemem ama bu durum sadece benim çocuklarımla ilgili değil. Kendi kızlarımdan yola çıkarak tanık olduğum, müdahale ettiğim ama b

Aladağ'lar Ana dolu

Soğuk bir kış gecesinde Aladağ’larda yanan kızlar benim kızlarımla aynı yaştaydılar. Evlerinden, analarından, babalarından uzakta yalnız yangınlar içinde biz yanmayalım da bir ülke olarak kimler yansın. Okumaya gönderilen kızlardı onlar, gelecekleri analarına, ninelerine benzemesin diye okullara giden yavrulardı. Amansız bir yarışa durmuş, gündüz okulda matematik, fen, sosyal bilgiler, İngilizce vb. derslerini görmüş, ödevlerini yapmış eve gidememiş, yurtta kalan 11-14 yaş aralığındaki canlarımızdı onlar. Birer körpe umuttular yeşeremeden yandılar, biz yanmayalım da kimler yana? Ah yokluk, yoksulluk ve yalnızlık ne büyük bir yangınsın sen ki bin yıllardır sönmedin. Küllerinden tutuşup tutuşup kavurmaktasın hala bizi. Uykularında olmaydılar halbuki şimdi, derin karanlığında değil ölümün. Belki yarın için ödevlerini bitirmişlerdi, öğretmenlerinden övgüler alacaklardı, çatlak elleriyle anneleri üstlerini örtemese de, sarılacaklardı yorganlarına Aladağ’ın yalnız kızları ve gelecekl

Kalbimizin Efendi Abisi

Hafızamızın samimi yüzü. Abi gülüşü, yürüyüşü, şefkati. Yoksulluğun, sabırla çalışan ve yaşayan insanlarının, hikayelerinin filmini yapmış olan adam. Her yalnızlışlaştığımızda, ağırlaştığımızda dünya yükleriyle onun filmlerini izleyip yeniden ayağa kalktık hep. Çocukluğumuzun neşeli, efendi abileri göçmüşsünüz güya nereye, mümkün mü bunca insanın hafızasında gülüşünde, bakışında, yürüyüşünde kalmışken. Kaşlarınızın altından, boynunuz bükük bakarken beyaz perdeye hep özlenen  samimi gülüşlerin içinde yer alacaksınız. Siz bir toplumun görünmeyen yüzlerinin hüznünü, neşesini, emeğini, mücadelesini, sabrını astınız hayal perdesi penceresine. Kusura bakmayın ama ölemezsiniz.