Günlerin ardı ardına kovalandığı zamanlarda yetiştirmeye çalıştığımız tüm işler eksik tüm kazançlarımız yarım. Yarınsız sancılar içinde yanıyoruz durmadan. Yüz yıldır hiç bir yaramız sarılmadan durmadan kanayarak ve acımızı bal eyleyerek yaşamayı öğrenmiş bir millet olarak kavrulup duruyoruz işte kendi yağımızda ya da yangınımız da. Barış isteyenlerin akıbetinin belli olduğu coğrafyalarda yaşamak bir masaldan ibaret olsa gerek. Zamanın değişmeyen zembereğinde yine aynı afyonların uyuşturduğu zihinlerde küçük umutlarımız bile kalmadı. Hem haberiniz yok mu sizin, biz yaşamak yerine yaşama taklidi yaparak idare etmeyi öğrenerek büyürüz.
Bir ömür bir şeyler olmayı bekleriz. Olmaz ama beklemek üzerine methiyeler düzeriz sonra. Avunmayı ve kendi kendimize ninniler söylemeyi o kadar iyi beceririz ki, sormayın. Sokaklarda suratlarımız asıldı iyice, düğünlerimiz, bayramlarımız tükendi. Yaslarımıza yaslanıp, ağıtlarımıza sığınıp yüreğimizi soğutmaya çalışıyoruz. Yaşamaktan utanıyoruz artık. Niye bizde ölmedik diye üzülüyoruz. Beni anlıyor musunuz? Barış isteyenlerin katledildiği coğrafyalarda anne olmak ne kadar zor bilir misiniz? Taze çiçeklerine, çocuklarına umut ve barış dolu bir dünya sevgisini, sevincini aktarmak ve onlara kendilerini gerçekleştirebilmeleri için bir yolun mutlaka olduğunu söyleyebilmek mümkün mü? Zamanın içinde kendimizi bırakmış öylesine toslaya toslaya yaşıyor taklidi yapmaya devam ediyoruz yine. Sevgiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder