Ana içeriğe atla

Yağmur

hızlandı. usul usul başlamıştı halbuki. sakin, tül gibi, ince ince tozunu alıyordu İzmir'in. Umarım taşkın olmaz, kimsenin mağdur olmadığı, herkesin sadece keyif aldığı, sıcak çayını yudumlayarak pencereden dışarıyı izlediği bir yağmurlu gün olur. Güzelliklerden dahi korkar oldum son zamanlarda. Bu kadar iyi olmamam lazım derken yakalıyorum kendimi. Bu durum gerçek mi(?) diye soruyorum kendi kendime. Sonra boş ver diyorum geçer nasılsa. İyi olan her şey gibi fark ettirmeden geçer gider. Arkasından gelen dumanlı günlere küçük bir hazırlıktır bu mutlaka diyorum. Ah kulağımdaki sonsuz soruların sonsuz çengelleri. Hiç susmaz mısınız siz? Biliyorum bitmeyecek kederli günlerim kolay kolay.

 Kendi çukurum da dibe dibe gömülüp kendi karanlığımın içinde yuvarlanmaya ve içimin kuytusuna kıvrılıp bir yerlerden belki buralardan sızdıra sızdıra bir yol bulur muyum umuduyla sağa sola bakına bakına dolaşıp duracağım. Neyse bazen böyle ağır geçen günler geçidinde sıkışıp kalmış olsam da yağmur yağıyor ya, biraz açıyor içimi sanki. Direnmek ve dönüp hayata sıkıca tutunmak adına bir nebze nefes alacak tazelenmiş bir hava, yağmurun hayatı yenileyen tıpırtısıyla belki biraz daha yükselebilirim. Yağmur yağıyorsa, hayat devam edecek demektir hala madem güzel günler dileğiyle yeniden sevgiyle selamlarım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bağırmayın

Güneşin karalaması                                                                         "Hey Öğretmenim, sizi hayretle izlemekteyim! Kafamın ne kadar karışık olduğunu anlamadan bana bağırma, lütfen. Dünyayı anlamaya çalışmaktayım ve sizlerin bana yardımcı olacağınızı düşünmüştüm ama bana sürekli gürültü yaptığım için bağırmanızı veya verdiğiniz ödevlerinizi yapmak istemediğim için kızmanızı ve beni aşağılamanızı hak ettiğimi sanmıyorum. Henüz 10'lu yaşlarımdayım ama sanki dünyanın yükünü sırtlamışsınız omuzlarıma ve büyükmüş gibi yaşamamı istiyorsunuz benden. Çocukluğuma dokunmayın, oyunlarımı gelecek kaygısıyla çalmayın, bana bağırmayın!" Günlerimin izine düşmek istediğim önemli bir konu var sevgili arkadaşlarım. Kendi içinde yaşadığım sorunlar üzerine yazmayı pek sevmiyorum. Hele ki çocuklarımla ilgili konulardan bahsetmeyi hiç istemem ama bu durum sadece benim çocuklarımla ilgili değil. Kendi kızlarımdan yola çıkarak tanık olduğum, müdahale ettiğim ama b

Aladağ'lar Ana dolu

Soğuk bir kış gecesinde Aladağ’larda yanan kızlar benim kızlarımla aynı yaştaydılar. Evlerinden, analarından, babalarından uzakta yalnız yangınlar içinde biz yanmayalım da bir ülke olarak kimler yansın. Okumaya gönderilen kızlardı onlar, gelecekleri analarına, ninelerine benzemesin diye okullara giden yavrulardı. Amansız bir yarışa durmuş, gündüz okulda matematik, fen, sosyal bilgiler, İngilizce vb. derslerini görmüş, ödevlerini yapmış eve gidememiş, yurtta kalan 11-14 yaş aralığındaki canlarımızdı onlar. Birer körpe umuttular yeşeremeden yandılar, biz yanmayalım da kimler yana? Ah yokluk, yoksulluk ve yalnızlık ne büyük bir yangınsın sen ki bin yıllardır sönmedin. Küllerinden tutuşup tutuşup kavurmaktasın hala bizi. Uykularında olmaydılar halbuki şimdi, derin karanlığında değil ölümün. Belki yarın için ödevlerini bitirmişlerdi, öğretmenlerinden övgüler alacaklardı, çatlak elleriyle anneleri üstlerini örtemese de, sarılacaklardı yorganlarına Aladağ’ın yalnız kızları ve gelecekl

Kalbimizin Efendi Abisi

Hafızamızın samimi yüzü. Abi gülüşü, yürüyüşü, şefkati. Yoksulluğun, sabırla çalışan ve yaşayan insanlarının, hikayelerinin filmini yapmış olan adam. Her yalnızlışlaştığımızda, ağırlaştığımızda dünya yükleriyle onun filmlerini izleyip yeniden ayağa kalktık hep. Çocukluğumuzun neşeli, efendi abileri göçmüşsünüz güya nereye, mümkün mü bunca insanın hafızasında gülüşünde, bakışında, yürüyüşünde kalmışken. Kaşlarınızın altından, boynunuz bükük bakarken beyaz perdeye hep özlenen  samimi gülüşlerin içinde yer alacaksınız. Siz bir toplumun görünmeyen yüzlerinin hüznünü, neşesini, emeğini, mücadelesini, sabrını astınız hayal perdesi penceresine. Kusura bakmayın ama ölemezsiniz.