Ana içeriğe atla

American Ultra ve Biz

Haftalar öncesinden başlayan bir macera. Çocuklarla tanışıyoruz. Meğerse büyümeye başlamışlar. Önceleri alışveriş merkezlerinde Monsterhigh oyuncaklarının başında çatışma yaşarken şimdi bir güzel uyutulma dönemine girmiş bulunmaktayız. Güya ben çocuklarıyla iletişimi kopmamış bir ergen tayfası annesi olarak kendimi çok akıllı zannederdim. Yok hayır onlarla baş edebilmenin mümkün olmadığını anladım. Kabul teslim oluyorum artık. Uzun bir dönemdir Kristen Stewatrt kendilerinin son idollerinden birisi. Odalarında posterleri boy gösteriyor, onun çıkan her fotoğrafı yakından takip ediliyor, fan sayfalarında inanılmaz kavgalar ediliyor ve yaklaşık bir yıldır da American Ultra filmi bekleniyormuş benim ergen tayfası tarafından. Yaşlarının gereğini yaşıyorlar bizde anlayışlı davranmaya devam ediyoruz. Bu tavırları gelişim süreçlerinin vazgeçilmez adımlarından olduğu için de mutluyuz. Sevgili ergen tayfamdan yeni dünyayı tanımaya devam ediyorum. Kristen Stewart'ı Alacakaranlık serisi filmlerinden tanıyorlarmış, Oscar'a o dönemde aday gösterilmiş ama alamamış çünkü Yüzüklerin Efendisi almış. 
American Ultra Amerika'dan bir hafta sonra geçen Cuma Türkiye'de vizyona girdi. Bizimkiler başladılar hangi en yakın sinema salonu ve seansları araştırmaya. Tabi bu arada bize de sürekli ne zaman gideriz, nasıl gidebiliriz sorularıyla bombardıman altına almaya başladılar. Bulunduğumuz yere yakın yerlerdeki sinemalarda vizyona girmedi, en yakın 150 km uzağımızda bir alışveriş merkezinin sinemasına gitmeye karar veriyoruz. Telefonla seansları ve buraya dikkat yaş sınırı bulunup bulunmadığını öğreniyoruz. Her şey güzel gidiyor algısı içindeyiz hala 15 yaş sınırı olduğunu öğrenmemize rağmen ki bizim tayfa bu sınırın altında ama ebeveyn izniyle girebileceklerini düşünüp hevesle pazar günü 300 km yapmayı göze alıp yola çıkıyoruz. Koşa koşa 16:45 seansına yetişiyoruz. Gişedeki bankoya yapışıp American Ultra'ya iki bilet diyorum ve kız yüzüme bakıyor ona veremeyiz hanımefendi diyor. Başaka filmlere verelim. Ne, Nasıl yani diye soruyorum. Kız çocuklara bakıp 15 yaş sınırı var  diyor. Peki ben ebeveynleri olarak izin veriyorum diyorum ama kabul etmiyor. Çünkü bazı filmlerde ebeveyn izni de yeterli olmuyormuş. Ergen tayfası bir gelsene anne diye beni kenara çekiyorlar. Anne sen kendine alıyormuş gibi al biletleri diyorlar ama biz girelim. Evet son kozlarını da oynadılar. Gelin bakalım diyorum, gişedeki kıza onların bana yaptığı teklifi yapıyorum. Kızın tepkisi aynen şu: Bu yaşta bunları düşünülebiliyorsa, size kolaylıklar dilerim; oluyor. Ayrılıyoruz, üzgünler ama vazgeçmiş değiller. 
Ergen Tayfası: Keşke babamla gelseydik, o kavga çıkarır mutlaka bizi salona sokardı.
Anne: Bakanlık yasağına rağmen salon bu riski göze alamaz anneciğim.
Yetmiyor son vuruş.
Ergen Tayfası: Atatürk olsaydı kesin bize içeriye sokardı. O özgürlüklerimizi kısıtlamazdı. Neyse bir kaç ay sonra internetten izleriz nasılsa. Biraz daha bekleyeceğiz sadece deyip, afişin önünde iç geçiriyorlar. İki yıldan ne çıkar ki!
Anne: Daha olmamışsınız işte, der ve gülüşürler. Bekliyoruz!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bağırmayın

Güneşin karalaması                                                                         "Hey Öğretmenim, sizi hayretle izlemekteyim! Kafamın ne kadar karışık olduğunu anlamadan bana bağırma, lütfen. Dünyayı anlamaya çalışmaktayım ve sizlerin bana yardımcı olacağınızı düşünmüştüm ama bana sürekli gürültü yaptığım için bağırmanızı veya verdiğiniz ödevlerinizi yapmak istemediğim için kızmanızı ve beni aşağılamanızı hak ettiğimi sanmıyorum. Henüz 10'lu yaşlarımdayım ama sanki dünyanın yükünü sırtlamışsınız omuzlarıma ve büyükmüş gibi yaşamamı istiyorsunuz benden. Çocukluğuma dokunmayın, oyunlarımı gelecek kaygısıyla çalmayın, bana bağırmayın!" Günlerimin izine düşmek istediğim önemli bir konu var sevgili arkadaşlarım. Kendi içinde yaşadığım sorunlar üzerine yazmayı pek sevmiyorum. Hele ki çocuklarımla ilgili konulardan bahsetmeyi hiç istemem ama bu durum sadece benim çocuklarımla ilgili değil. Kendi kızlarımdan yola çıkarak tanık olduğum, müdahale ettiğim ama b

Aladağ'lar Ana dolu

Soğuk bir kış gecesinde Aladağ’larda yanan kızlar benim kızlarımla aynı yaştaydılar. Evlerinden, analarından, babalarından uzakta yalnız yangınlar içinde biz yanmayalım da bir ülke olarak kimler yansın. Okumaya gönderilen kızlardı onlar, gelecekleri analarına, ninelerine benzemesin diye okullara giden yavrulardı. Amansız bir yarışa durmuş, gündüz okulda matematik, fen, sosyal bilgiler, İngilizce vb. derslerini görmüş, ödevlerini yapmış eve gidememiş, yurtta kalan 11-14 yaş aralığındaki canlarımızdı onlar. Birer körpe umuttular yeşeremeden yandılar, biz yanmayalım da kimler yana? Ah yokluk, yoksulluk ve yalnızlık ne büyük bir yangınsın sen ki bin yıllardır sönmedin. Küllerinden tutuşup tutuşup kavurmaktasın hala bizi. Uykularında olmaydılar halbuki şimdi, derin karanlığında değil ölümün. Belki yarın için ödevlerini bitirmişlerdi, öğretmenlerinden övgüler alacaklardı, çatlak elleriyle anneleri üstlerini örtemese de, sarılacaklardı yorganlarına Aladağ’ın yalnız kızları ve gelecekl

Kalbimizin Efendi Abisi

Hafızamızın samimi yüzü. Abi gülüşü, yürüyüşü, şefkati. Yoksulluğun, sabırla çalışan ve yaşayan insanlarının, hikayelerinin filmini yapmış olan adam. Her yalnızlışlaştığımızda, ağırlaştığımızda dünya yükleriyle onun filmlerini izleyip yeniden ayağa kalktık hep. Çocukluğumuzun neşeli, efendi abileri göçmüşsünüz güya nereye, mümkün mü bunca insanın hafızasında gülüşünde, bakışında, yürüyüşünde kalmışken. Kaşlarınızın altından, boynunuz bükük bakarken beyaz perdeye hep özlenen  samimi gülüşlerin içinde yer alacaksınız. Siz bir toplumun görünmeyen yüzlerinin hüznünü, neşesini, emeğini, mücadelesini, sabrını astınız hayal perdesi penceresine. Kusura bakmayın ama ölemezsiniz.