Asya steplerinin atlı savaşçılarının kendi devletlerini kurma girişimlerinin en yıkıcı olduğu dönemlerde yani kabilelerin birbirine üstünlük kurup yönetici güç olma yarışlarında Cengiz Hanın başarısı günümüzdeki sosyal dokuyu oluşturan toplumların şekillenmesinde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Bu orta çağın en güçlü ve yayılmacı imparatorluğu durmak bilmeden her bir yanı yakıp yıktı neredeyse. Aslında bu yıkım aynı zamanda güçlü bir var olma savaşının da zaferiydi. Onu ve yasaklarını kabul etmeyen her şey yok olmalıydı. Bozkırların göçebe kabileleri arasında yalnız kalmış bir adamın dünyaya yön veren hikayesiydi onun yaşamı.Hayatta en çok annesinden ve köpeklerden korkan bir adamın hikayesi. Önce Timuçin yani demirci olan adam daha sonra Cengiz yani deniz olup tüm dünyaya yayılacaktı. Bu büyük yıkım gücünün arkasında bozkırların göçebe sadık savaşçıları vardı. Onlar için yakmak, yıkmak ve yağmalamak en büyük gelir kaynaklarının başında geliyordu. Bu iş için yaratıldıklarına inanıyorlardı belki de ama savaşa çıkmadan önce illaki duygusal olarak hazırlanmaları gerekiyordu. Bunun için öncelikle barış dönemlerimde sık sık ava çıkarlardı. Bu diğer Asya kavimlerinde ve göçebe savaşçılarında görüldüğü gibi bir şekilde hazırlık süreciydi yani bir çeşit antrenman gibi düşünülebilir. Savaştan bir gece ya da bir kaç gece önce kadınların alınmadığı eğlenceler düzenlenirdi. Çünkü bu şenliklerde küfürlü konuşurlar veya terbiyesiz fıkralar anlatıp psikolojik hazırlıklarını da tamamlamış olurlardı. Çünkü savaş onlar için bile dayanılabilecek bir atmosfer değildi belki de. İçinde yeryüzünün kutsal dirimini barındıran bir diğerini vahşice yok etmek hangi amaçla olursa olsun onların ruhlarını da kirletiyordu. Tıpkı bugün olduğu gibi. Yeryüzündeki suların dahi kirletilmesini yasak eden Cengiz ve savaşçıları yok ederek yok olduklarının da farkına varmış olsalar da salmış oldukları korku onları da esir almıştı belki de. Elbette tarihi olayları kendi koşulları içinde değerlendirmek esastır lakin tarihten işimize yarar dersler çıkarabilmek marifeti de bizim keyfiyetimizdedir. Bu yüzden barışı anlamak için tarihin yıkıcı savaşçıları bizim için en büyük örneklerdir. O yıkıcı atlı göçebelerin kıyımı farklı kültürlerin buluşmasına ve kaynaşmasına ve bir çoğumuzun bedeninde Moğol Lekesi olarak iz bırakmasına yani insanların barış içinde yapılanabilmesine yol açtıysa bugün barış kaçınılmaz sondur dersini çıkarmak en iyisidir. Sevgiyle selamlarım!
Ölmek zorunda değilsiniz kadınlar! İzlediğiniz her kadına yönelik şiddet haberinin öznesinin yarın siz olmayacağınıza dair bir garantiniz var mı? Ne yazık ki yok! Siz kendiniz olarak var olmaya çalışmadıkça, ipleriniz hemde hayata bağlandığınız ipleriniz başkalarının elinde olmaya devam edecek. Siz varoluşunuzu sadece sevdiklerinize ve toplumun size giydirdiği tüm mecburiyetlere bağlamaya devam ettikçe, yaşamınız kendi elinizde olamayacak. Modern dünyada olduğunuz yanılgısına düşmenizi istemem, hala Nazım'ın dediği yerdeyiz: "...soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen..." diyen, dizesindeyiz. Bu yüzden bizleri kolayca öldürmeyi seçebiliyor tüm sevdiklerimiz. Biz ya onların malı ya da ancak yok ederek temizleyebilecekleri ellerinin kiri. Acı, biliyorum ama gerçek. İsimler değişse de kadın cinayetlerinin önlenemeyişi ve durmadan yükselişi sebebiyle daha çıplak ve çarpıcı bir şekilde kavga etmeliyiz bu öldüren zihniyetle. Yüzlerine vurmalıyız sahte kutsallıklarını. Sadece...
Yorumlar
Yorum Gönder