Zaman gerçekten sandığımız kadar hızlı mı akıyor? Biz yaşlı dünyanın genç insanları, ilk kez yaşadığımızı sandığımız tüm günler kimin yenisi biliyor muyuz? Elbette biliyoruz, bizim yenimiz, öyle mi?
Ardımızda koca bir tarih eminim kıs kıs gülüyordur bize, aramıza hoş geldiniz diye. Öyle geniş zamanların döngüsünün içinde kendimizi biricik sanan bilgeliğimizle, her bir günümüzü öylesine bir ezberden doğuruyoruz ki, farkına varmamız bile imkansız gibi. Şimdi yeni bir hikaye anlatacağım diye başlayan masalcı, dilsiz ormanların kuytusunda birbirini bulan aşıkların karşılaşma anını anlatıyor. Ne ilginç değil mi? Sonra bir başkası, devlerle cücelerin savaşında, devlerin cücelerin zekasıyla baş edemeyip tam yenilecekleri anda kara talihin pençesinden kurtulamayan zavallı cücelerin devlerin son bir hamlesiyle nasıl yenildiğini anlatıyor. Direnmeniz fayda etmez nasılsa yenileceksiniz(!), der gibi. Ardından birdenbire başka hayal perdeleri iniveriyor gözlerimizin önüne. Döne döne maceraperest bir aşık, tüm savaşlarını kazanıp geri döndüğünde tüm sevdiklerinin öldüğünü görüyor. Ne yazık, kahramanımız kazansa da kaybediyor. Bir başka hikaye hayal perdesinde zavallı aşıklar birbirlerine kavuşabilmek için tüm iyi niyetleriyle bir dünya dolusu insanı yok ediyorlar.
Tarihin aynası çatlıyor bir zaman zaman içinde. Biz anlıyoruz ki o anlarda, aslında ezberlerimiz imiş bizi var eden. Belki birileri gelir ve unutur her birimizi. Kardeşlik akdini imzalar ve yok etmeden var olmanın tatlı sarhoşluğunu yaşar. Hayal perdesi bu ya, her kim bir düşünü asarsa gerçek olur belki!
Yorumlar
Yorum Gönder