Bugün günlerden Soma'da 301 maden işçisinin ölümün ardından gerçekleşen ilk mahkeme günüydü. Adaletin yerine geleceğine dair şüphemiz olsa da olmasa da değişmeyecek tek bir şey var 301 can, baba, abi, kardeş, oğul geri gelmeyecek. Geride kalanların acıları da nesiller boyunca aktarılacak bir sızı olarak kalacak. Bundan sonrası için ne olacak bilemiyorum ama bundan öncesine bakmak bir çözüm önerisi olabilir diye düşünüyorum.
Ege Bölgesi medeniyetlerin başladığı çağlardan itibaren insanların yaşadığı bölgelerden biridir. Biz bunu Ege Yunan devletleri dönemi, Makedonyalı İskender Dönemi, Roma Dönemi, Bizans Dönemi, Türk Beylikleri Dönemi son olarak da Osmanlı Dönemi diye binlerce yıllık tarihi tanıklıkla görebiliriz. Tarih bize kaleler, su kanalları, inanılmaz amfi tiyatrolar veya arkeolojik her türlü veriyle birlikte sunar bu zenginliği. Biz bu bölgede doğan ve büyüyen çocuklar olarak bu binlerce yıllık tarihin gölgesinde yaşarız.
Doğu medeniyetleriyle batı medeniyetleri arasındaki bin yıllık yolların, geçitlerin,ticaretin ve üretimin kavşak noktalarında bulunan büyük nehirler Menderes, Gediz, Bakırçay havzaları geçmişten bugüne çocuklarını yaşatmayı başarmıştır. Biz biliyoruz ki dolaştığımız yerlerde daha önce çok yıllar önce Homeros dolaşıyordu. Nice tarihi bilge kişilerin yetiştiği iklimlerde, havzalarda, dağlarda, nehirlerde biz onların ruhuyla birlikte yetişiyoruz ve büyüyoruz. İçimizin genişliği bundandır desem yalan söylemiş olmam. Çünkü biliriz ki bu topraklar bizi aç bırakmaz. Hiç bir şeyi yoksa dağında taşında zeytini vardır, dağlarında biten binlerce çeşit otları vardır, bağları vardır o da yoksa balıkları vardır her kuytusunda kıyılarının. Ne oldu da bu eski iklimlerin yorgun rüzgarlarında savrulan nesiller ölüm kuyularına mahkum oldular? Nice nesillerin zenginliğinden doyasıya faydalandığı nehirler mi kurudu da ovalar mı çoraklaştı yoksa? Dağında taşında zeytin biten bu coğrafyanın dip suları mı kurudu ya da kısaca bağlarına kıran mı girdi? Niye ille maden?
İşte bu soru ve benzerlerinin yanıtlarını verirseniz asıl o zaman Soma katliamının acısı belki biraz soğur. Çünkü o zaman ölen işçilerin oğulları, kardeşleri ve diğer nesiller ölüm kuyularına mahkum olmazlar. Biz de yaşam ve tarihin bilgelikleri üzerine daha fazla düşünüp, çoğalarak, kardeşçe sarılarak yaşama şansını edinebiliriz.
Ege Bölgesi medeniyetlerin başladığı çağlardan itibaren insanların yaşadığı bölgelerden biridir. Biz bunu Ege Yunan devletleri dönemi, Makedonyalı İskender Dönemi, Roma Dönemi, Bizans Dönemi, Türk Beylikleri Dönemi son olarak da Osmanlı Dönemi diye binlerce yıllık tarihi tanıklıkla görebiliriz. Tarih bize kaleler, su kanalları, inanılmaz amfi tiyatrolar veya arkeolojik her türlü veriyle birlikte sunar bu zenginliği. Biz bu bölgede doğan ve büyüyen çocuklar olarak bu binlerce yıllık tarihin gölgesinde yaşarız.
Doğu medeniyetleriyle batı medeniyetleri arasındaki bin yıllık yolların, geçitlerin,ticaretin ve üretimin kavşak noktalarında bulunan büyük nehirler Menderes, Gediz, Bakırçay havzaları geçmişten bugüne çocuklarını yaşatmayı başarmıştır. Biz biliyoruz ki dolaştığımız yerlerde daha önce çok yıllar önce Homeros dolaşıyordu. Nice tarihi bilge kişilerin yetiştiği iklimlerde, havzalarda, dağlarda, nehirlerde biz onların ruhuyla birlikte yetişiyoruz ve büyüyoruz. İçimizin genişliği bundandır desem yalan söylemiş olmam. Çünkü biliriz ki bu topraklar bizi aç bırakmaz. Hiç bir şeyi yoksa dağında taşında zeytini vardır, dağlarında biten binlerce çeşit otları vardır, bağları vardır o da yoksa balıkları vardır her kuytusunda kıyılarının. Ne oldu da bu eski iklimlerin yorgun rüzgarlarında savrulan nesiller ölüm kuyularına mahkum oldular? Nice nesillerin zenginliğinden doyasıya faydalandığı nehirler mi kurudu da ovalar mı çoraklaştı yoksa? Dağında taşında zeytin biten bu coğrafyanın dip suları mı kurudu ya da kısaca bağlarına kıran mı girdi? Niye ille maden?
İşte bu soru ve benzerlerinin yanıtlarını verirseniz asıl o zaman Soma katliamının acısı belki biraz soğur. Çünkü o zaman ölen işçilerin oğulları, kardeşleri ve diğer nesiller ölüm kuyularına mahkum olmazlar. Biz de yaşam ve tarihin bilgelikleri üzerine daha fazla düşünüp, çoğalarak, kardeşçe sarılarak yaşama şansını edinebiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder